ŞUARA SURESİ

1: Tâ, Sîn, Mîm.

2: İşte sana gerçeği apaçık gösteren Kitap’ın ayetleri…

3: Onlar iman etmiyorlar diye kendini üzüntüden tüketir gibisin.

4: Eğer istersek gökten üzerlerine bir mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır.

5: O Rahman’dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler.

6: Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri.

7: Bakmadılar mı yere, neler fışkırtmışız onda cömert ve bereketli her çiftten.

8: Bunda elbette bir mucize var, fakat onların çoğu mümin değiller.

9: Ve hiç kuşku yok, senin Rabbin gerçekten mutlak Azîz, mutlak Rahîm’dir.

10: Rabbinin Mûsa’ya, “Zulüm sergileyenler topluluğuna git” diye seslenişini hatırla.

11: “Firavun’un toplumuna git. Hâlâ korkup korunmayacaklar mı?”

12: Demişti ki Mûsa: “Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”

13: “Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun’a gönder.”

14: “Hem, benim üzerimde onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum.”

15: “Hayır, olmaz!” dediler. “Ayetlerimizi götürün. Biz sizinleyiz, herşeyi dinlemekteyiz.”

16: “Hemen Firavun’a gidin, şöyle deyin: -Âlemlerin Rabbi’nin resulleriyiz biz.”

17: “İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder.”

18: Firavun dedi: “Biz seni aramızda, bir çocuk olarak koruyup beslemedik mi? Ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.”

19: “Ve sonunda o yaptığını da yaptın. Nankörlerden birisin sen.”

20: Mûsa dedi: “Onu yaptığım zaman şaşkınlardandım.”

21: “Sizden korkunca aranızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim bana hükmetme gücü bağışladı ve beni peygamberlerden biri yaptı.”

22: “O başıma kaktığın nimet, İsrailoğullarını köle yapmana karşılıktı.”

23: Firavun dedi: “Peki, âlemlerin Rabbi kim?”

24: Dedi: “Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi. Eğer iyice anlayıp inanıyorsanız.”

25: Firavun, çevresindekilere dedi: “Duyuyor musunuz?”

26: Mûsa dedi: “O hem sizin Rabbinizdir hem de önceki atalarınızın Rabbidir.”

27: Firavun dedi: “Şu size gönderilmiş bulunan resulünüz gerçekten tam bir deli.”

28: Mûsa dedi: “Eğer aklınızı işletirseniz O, doğunun, batının ve bunlar arasındakilerin de Rabbidir.”

29: Dedi: “Benden başka ilah edinirsen, yemin olsun seni zındanlıklar arasına atarım.”

30: Mûsa dedi: “Ya sana gerçeği gösteren birşey getirmişsem!”

31: Dedi: “Hadi getir onu ortaya, eğer doğru sözlülerden isen!”

32: O da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa korkunç bir ejderha oluvermiş.

33: Elini çıkardı, o da anında seyredenler önünde bembeyaz kesildi.

34: Firavun, çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi: “Bu adam gerçekten bilgin bir büyücü;

35: Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?”

36: Dediler: “Onu kardeşiyle birlikte alıkoy ve kentlere toplayıcılar gönder,

37: Ki, tüm bilgili büyücüleri huzuruna getirsinler.”

38: Nihayet büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir vaktinde bir araya getirildi.

39: Halka da: “Siz de toplanır mısınız?” denildi.

40: “Sanıyoruz ki, büyücülere uyacağız, eğer galip gelirlerse.”

41: Büyücüler geldiklerinde, Firavun’a dediler ki: “Eğer biz galip gelirsek bize gerçekten ödül var, değil mi?”

42: “Evet, dedi, siz o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız.”

43: Mûsa onlara dedi ki: “Atacağınız şeyi atın!”

44: Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve dediler: “Firavun’un onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip geleceğiz.”

45: Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner olarak ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor.

46: Bunun üzerine büyücüler, secdelere kapandılar.

47: Dediler: “İnandık âlemlerin Rabbi’ne.”

48: “Mûsa’nın ve Hârun’un Rabbine.”

49: Firavun haykırdı: “Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin hepinize sihirbazlığı öğreten büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan asacağım.”

50: Dediler: “Zararı yok, biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz,

51: Ümidimiz odur ku, Rabbimiz hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk.”

52: Mûsa’ya şunu vahyettik: Kularımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar.

53: Bunun üzerine Firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi:

54: “Kuşkusuz bunlar, küçücük bir topluluktur.”

55: “Fakat bize gerçekten öfke püskürüyolar.”

56: “Biz ise dikkatli davranan koca bir kitleyiz.”

57: Bunun üzerine biz onları bahçelerinden, pınarlarından çıkardık.

58: Hazinelerinden, mutlu kutlu yerlerinden ettik.

59: Böylece oralara İsrailoğullarını vâris kıldık.

60: Firavun ve adamları, gün doğarken onları izlemeye başladılar.

61: İki topluluk birbirini görecek hale gelince, Mûsa’nın adamları seslendi: “İşte şimdi yakalandık!”

62: Mûsa dedi: “Hayır, asla! Rabbim benimledir, bana kılavuzluk edecektir.”

63: Bunun üzerine Mûsa’ya, “Asanla denize vur!” diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı, her dalga kümesi kocaman bir dağ gibi oldu.

64: Ötekileri de oraya yaklaştırdık.

65: Mûsa’yı ve beraberindekileri toptan kurtardık.

66: Sonra ötekileri boğduk.

67: Bunda elbette bir ibret vardır ama onların çoğu inanmış kimseler değildi.

68: Ve şüphesiz, senin Rabbindir O mutlak Azîz, mutlak Rahîm.

69: İbrahim’in haberini de oku onlara.

70: Hani babasına ve toplumuna şöyle demişti: “Siz neye ibadet ediyorsunuz?”

71: Dediler: “Birtakım putlara tapıyoruz. Onların önünde toplanıp tapınmaya devam edeceğiz.”

72: Dedi: “Yalvarıp yakardığınızda sizi duyuyorlar mı?”

73: “Size yarar sağlıyor yahut zarar veriyorlar mı?”

74: Dediler: “Hayır! Ancak atalarımızı böyle yapar halde bulduk.”

75: Dedi: “Gördünüz mü neye ibadet ediyormuşsunuz!”

76: “Siz ve o eski atalarınız!”

77: “Şüphesiz onlar benim düşmanım. Ama âlemlerin Rabbi dostum.”

78: “O yarattı beni, O yol gösteriyor bana.”

79: “O’dur beni doyuran, suvaran.”

80: “Hastalandığımda O’dur bana şifa ulaştıran.”

81: “Beni öldürecek, sonra diriltecek O’dur.”

82: “Din gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da O’dur.”

83: “Rabbim, bana hükmetme gücü/hikmet bağışla, beni hak ve barış seven iyiler arasına kat!”

84: “Sonradan gelecekler arasında benimle ilgili doğru/isabetli bir dil oluştur.”

85: “Beni, nimetlerle dolu cennetin mirasçılarından kıl.”

86: “Babamı da affet. Çünkü o, sapmışlardandır.”

87: “Herkesin diriltileceği gün beni utandırma.”

88: “Bir gündür ki o, ne mal fayda verir ne oğullar.”

89: “Yalnız temiz bir kalple Allah’a varan kurtulur.”

90: Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır.

91: Cehennem de şımarıp azanların karşısına getirilir.

92: Denir ki onlara: “O ibadet ettikleriniz nerede?”

93: “Allah’ın dışındakiler, size yardım ediyorlar mı? Peki, kendilerine yardımları dokunuyor mu?”

94: Ardından onlar ve öteki azgınlar cehennemin içine tıkılmıştır.

95: İblis orduları toplu haldedir.

96: Onun içinde birbiriyle çekişirlerken şöyle derler:

97: “Vallahi, biz açık bir sapıklığın ta içindeymişiz.”

98: “Çünkü sizi âlemlerin Rabbi’yle aynı düzeyde tutuyorduk.”

99: “Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi.”

100: “Artık ne şefaatçilerimiz var,

101: Ne sıcak, samimi bir dostumuz.”

102: “Keşke bir dönüşünüz daha olsaydı da müminlerden olabilseydik.”

103: Kuşkusuz, bütün bunlarda mutlaka bir ibret vardır. Ama onların çoğu müminler değil.

104: Ve kuşkusuz senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm.

105: Nûh kavmi de hak elçileri yalanladı.

106: Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Siz hiç sakınmıyor musunuz?”

107: “Ben sizin için gelmiş, güvenilir bir resulüm.”

108: “Artık Allah’tan sakının da bana itaat edin.”

109: “Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm sadece âlemlerin Rabbi’ndendir.

110: “Artık Allah’tan sakının da bana itaat edin.”

111: Dediler: “Biz sana inanır mıyız? Seni, o bayağı zavallılar izliyor.”

112: Nûh dedi: “Onların yaptıklarına ilişkin bir ilmim yok.”

113: “Onların hesabı Rabbimden başkasına ait değildir. Bir düşünebilseniz!”

114: “Ben iman etmiş insanları kovamam.”

115: “Ben sadece açık bir biçimde uyarmaktayım.”

116: Dediler: “Ey Nûh! Eğer bu işe son vermezsen, vallahi taşlananlardan olacaksın.”

117: Nûh şöyle yakardı: “Rabbim, toplumum beni yalanladı.”

118: “Artık benimle onlar arasını iyice aç; beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.”

119: Bunun üzerine biz, onu da beraberindekileri de o yüklü gemide kurtardık.

120: Sonra dışta kalanları boğduk.

121: Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminler değildi

122: Kuşkusuz, senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm.

123: Âd da peygamberleri yalanladı.

124: Kardeşleri Hûd onlara: “Siz hiç sakınmıyor musunuz?” demişti.

125: “Ben sizin için, güvenilir bir resulüm.”

126: “Artık Allah’tan sakının da bana itaat edin.”

127: “Ben sizden bu iş için bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm âlemlerin Rabbi’ndendir.”

128: “Her yüksek tepeye/yola şaşılacak bir bina kurarak/bir işaret dikerek mi eğleniyorsunuz!”

129: “Sanayi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?”

130: “Yakaladığınız vakit zorbaca yakalıyorsunuz?”

131: “Artık Allah’tan sakının da bana itaat edin.”

132: “O bildiğiniz nimetleri önünüze yayandan korkun.”

133: “Size bir yığın nimet lütfetti: Davarlar, oğullar,

134: Bahçeler, pınarlar.”

135: “Büyük bir günün azabı üstünüzedir diye korkuyorum.”

136: Dediler: “Sen ha öğüt vermişsin ha öğüt verenlerden olmamışsın. Bizim için fark etmez.”

137: “Bu, öncekilerin uydurmalarından başka şey değil.”

138: “Biz azaba uğratılacak değiliz.”

139: Onu bu şekilde yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminlerden değildi.

140: Kuşkusuz, senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm’dir.

141: Semûd da peygamlerleri yalanladı.

142: Kardeşleri Sâlih onlara demişti ki: “Siz hiç sakınmıyor musunuz?”

143: “Ben sizin için emin bir resulüm.”

144: “Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin.”

145: “Ben bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbi’ndendir.”

146: “Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?”

147: “Bahçelerde, pınarlarda.”

148: “Ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar içinde.”

149: “Keyif içinde, dağlardan evler yontuyorsunuz.”

150: “Artık Allah’tan sakının da bana itaat edin.”

151: “Savurganlık edenlerin/haddi aşanların buyruğuna uymayın.”

152: “Onlar yeryüzünde bozgun çıkarırlar, barış için çalışmazlar.”

153: Dediler: “Sen, adamakıllı büyülenmişsin.”

154: “Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlülerden isen, hadi bir mucize getir.”

155: Dedi: “Şu bir dişi devedir. Onun su içme hakkı var. Belli bir günde su içme hakkı da sizin.”

156: “Ona kötülükle ilişmeyin. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.”

157: Onu yere yatırıp kestiler. Sonra da pişman oldular.

158: Sonunda azap onları yakaladı. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu inanan kişiler değildi.

159: Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm’dir.

160: Lût kavmi de hak elçilerini yalanladı.

161: Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Hâlâ sakınmıyor musunuz?”

162: “Ben size gelen emin bir elçiyim.”

163: “Artık Allah’tan sakının da bana itaat edin.”

164: “Ben bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbi’ndendir.”

165: “Âlemlerin içinden erkeklere gidiyor da,

166: Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Doğrusu siz haddi aşmış bir kavimsiniz.”

167: Dediler: “Eğer bu tavrını sona erdirmezsen, ey Lût, yemin olsun bu topraktan sürülenlerden olacaksın.”

168: Lût dedi: “Ben sizin şu yaptığınıza öfkelenenlerdenim.”

169: “Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından koru.”

170: Bunun üzerine biz onu ve ailesini toplu halde kurtardık.

171: Ancak geridekiler arasında bir kocakarı kaldı.

172: Sonra ötekileri mahvedip batırdık.

173: Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Ne de kötüymüş uyarılanların yağmuru!

174: Elbette bunda bir ayet var ama onların çoğu müminler değildi.

175: Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm…

176: Eyke halkı da elçileri yalanladı.

177: Şuayb onlara demişti ki: “Hâlâ sakınmıyor musunuz?”

178: “Kuşkusuz, ben sizin için güvenilir bir resulüm.”

179: “Artık Allah’tan sakının da bana itaat edin.”

180: “Ben bu iş için sizden herhangi bir ödül de istemiyorum; benim ödülüm âlemlerin Rabbi’nden başkasında değil.”

181: “Ölçüyü tam yapın; şunun bunun hakkını çarpanlardan olmayın”

182: “Doğru düzgün terazi ile tartın.”

183: “Halkın eşyasını, değerlerini düşürerek almayın. Yeryüzünde, bozguncular olarak fesat çıkarmayın!”

184: “Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının!”

185: Dediler: “Sen fena halde büyülenmişsin.”

186: “Sen bizim gibi bir insandan başka şey değilsin. Biz senin yalancılardan olduğunu düşünüyoruz.”

187: “Eğer doğru sözlülerdensen, hadi üzerimize gökten parçalar düşür!”

188: Şuayb dedi: “Yapmakta olduğunuzu Rabbim daha iyi bilir.”

189: Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı.

190: Bunda elbette bir ibret var ama onların çoğu inanan kişiler değildi.

191: Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm’dir.

192: Kesin olan şu ki, o âlemlerin Rabbi’nden indirilmiştir.

193: O güvenilir Rûh indirdi onu,

194: Senin kalbine ki, uyarıcılardan olasın.

195: Açık seçik Arapça bir dille indirdi.

196: O, elbette ki öncekilerin kitaplarında da var.

197: Beni İsrail bilginlerinin de onu bilmesi bunlar için bir belirti/kanıt değil mi?

198: Biz onu Arapça konuşmayanlardan birine indirseydik de,

199: O onu onlara okusaydı, yine de ona inanmayacaklardı.

200: Biz onu suçluların kalplerine işte böyle yolladık.

201: Acıklı azabı görünceye değin ona inanmazlar.

202: O azap onlara ansızın gelecek, farkında bile olmayacaklar.

203: O zaman şöyle derler: “Acaba bize süre verilir mi?”

204: Bizim azabımızı acele mi istiyorlar?

205: Görmedin mi ki, biz onları yıllarca nimetlendirsek de,

206: Sonra, tehdit edildikleri şey kendilerine ulaşsa,

207: O yararlandıkları nimetler onların hiçbir işine yaramaz.

208: Biz, uyarıcıları olmayan hiçbir kenti/uygarlığı helâk etmemişizdir.

209: Uyarı/hatırlatma olacak! Biz zalimler değiliz.

210: Onu şeytanlar indirmedi.

211: Onlara yaraşmaz, zaten güçleri de yetmez.

212: Çünkü onlar, dinleyişten azledilmişlerdir.

213: O halde, Allah’ın yanında bir başka ilaha daha yalvarma/davet etme. Yoksa azaba uğratılanlardan olursun.

214: En yakın akraba ve hısımlarını uyar.

215:
Müminlerin sana uyanlarına kanadını indir.

216: Eğer sana isyan ederlerse şöyle de: “Ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım.”

217: O Azîz, o Rahîm olana güvenip dayan.

218: O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman.

219: Görüyor nasıldır secde edenler içinde dolaşman.

220: Kuşkusuz, O’dur iyice bilen, iyice duyan.

221: Haber vereyim mi size şeytanların kime iner olduğundan?

222: Her bir dönek/iftiracı günahkâr üzerine iner onlar.

223: Kulak kabartırlar ama çoğu yalancılardır onların.

224: Şairlere gelince, onlara da çapkınlar, sapkınlar uyar.

225: Görmez misin onları ki, her vadide şaşkın, tutkun dolaşırlar.

226: Ve onlar, yapmayacakları şeyleri söyleyip dururlar.

227: İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, Allah’ı çok ananlar ve zulme uğratıldıktan sonra başarıya ulaşanlar böyle değillerdir. Zulmedenler, hangi devrime uğrayıp başaşağı
döneceklerini yakında bilecekler.

Spread the love